" SHERLOCK HOLMES " güzel bir film mi ve sonu nasıl bitiyor, birazdan...



Robert Downey Jr'ın ( bizim Sherlock Holmes) kendisini bir kez daha kanıtladığı " bi başka" film . Gerek mimikleri gerek diğer tüm öğeleriyle izlemekten keyif alınmaktan başka yan etkisi olamayacağının garantisini verebileceğim bir film olmuş.
Kısa bir not : Film 2 saatten fazla, o yüzden biraz uzatabilirim zannımca (:

Sherlock Holmes malum olduğu üzere nam-ı yedi cihana yayılmış bir dedektif.
" Sherlock Holmes, dedektif kahramanlar içerisinde belki de en meşhur olanıdır. Olayları gözlem yoluyla çözmesi ile ünlüdür. Tümdengelim yöntemini çok iyi kullanmaktadır, sorduğu soruların cevaplarınının birbiriyle tutarlı bir bütün oluşturmasına dikkat eder, yani yöntemindeki fark, ipuçlarını biraraya getirip bir çözüm bulmak yerine, elindeki ipuçlarından anlamlı bir bütüne ulaşmaya çalışmaktır; bunun yanı sıra kendi kendine yaptığı laboratuar araştırmaları sonucunda elde ettiği bilgileri tekil olaylara uygular ve sigara izmaritlerinden, el yazılarından, ayak izlerinden, ve her türlü bilgi kırıntısından sonuca ulaşır " . Bu wiki tanımı, sıkıcı biraz değil mi :))
Yani diyor ki, bu ingiliz arkadaş öyle böyle biri değil. Sıradan değil yani. Mesela filmden bir sahne : Sherlock'un gözünü kapatıp bir yerden bir mekana götürüyorlar. Geldikleri mekanda gözünü açtıklarında " gözümü kapatmanız çok gereksizdi sir, zira yolda zart sokağından geçtik çünkü oranın börekleri çok nefis kokar, zurt sokağından sola döndük çünkü şunu duydum " bla bla anlatır. Anlarız ki bu adam küçük sandığımız ayrıntılarla hayatını kazanan biri :))
Neyse bunları zaten sıradan sitelerde bulursunuz.
Ben size hoşuma giden sahnelerden bir demet sunayım.
Biraz da karakter analizi salatası yaptım mı tadından
yenmez. Yandaki arkadaşı sarışın göremeyince tanıyamadım ilk başta ! Watson adında Sherlock'un hem arkadaşı hem de çok çok sadık yardımcısını oynuyor filmde, nam-ı diğer Jude Law :)) Birlikte türlü türlü maceralar vs vs.

Abiler ingiliz olduğundan , o alışagelmiş "american english " i burda duyamayınca garipseyip hüzünlenmeyin hemen. Bunun da alışılabilitesi var gibi duruyor. Ama çok yuvarlayarak konuşuyorlar :)) Tabi sonuçta Hollywood gözüyle bir İngiliz macerası , ne kadar sağlıklı izleyince siz karar verin...



Bu karakter Lord Blackwood diye adından da anlaşılacağı üzere kara,kuru,kötü bir karakter.
Filmin başında ayin düzenliyor bu karaktersiz, bakire kız kesmeye çalışıyor falan. Öncesinde de bir kaç tane kesmiş kaşla göz arasında :)) Tam bir kızı daha kesecek, yatırmış masaya :) ama ayin masası işte sıradan değil , ritüelleri yerine getiriyor Sherlock beni kesemeden yakalasın diye :) Sherlock bu , durur mu ? Yakalıyor, adalete teslim. Sonu idam.
Her şey iyi güzel devam ediyor derken, bir gün bir haber Lord Blackwood mezarından kalktı, yürüdü gitti !?
Allah'ım bu nasıl olur, mümkün değil , var bu işte bir pislik falan bizim Sherlock'u alır bir düşünce.

Neyse araştırmaları esnasında yukardaki ağır abilerle tanışır. İşte o yüzü gözü bağlama buraya getirilirken olur.


Bu abiler bir nevî tarikat gibi bir şey. Muhtelif zamanlarda toplanıyorlar. Bunlar büyükelçi bakan vb insanlar. Blackwood geri döndü ya ! Bir şekilde amacı kendisinin sonsuz güce sahip, ruhani ,ölümden dönen biri olduğuna inandırıp, 100 yıl sürecek bir ingiliz imparatorluğu kurmak. Karşı gelenleri de, malum olduğu üzere öldürüyor karaktersiz karakter :)

Nerde kopuyor film ve sonunda ne oluyor ?
Sherlock müthiş gözlem gücü ve ayrıntıları analiz edebilme becerisiyle anlıyor ki Blackwood üçkağıtçı'dan başka birşey değil. Asıldı sanıldığında içerden işleri ayarlayıp aslında kendisini asılmış gibi göstermiş ve geri dönüp dünyayı ele geçirme planını uygulamaya başlamış. En sonunda 100 yıllık İngiliz krallığını kuracağım, bana katılmayanları kellesi vurula ! nutuğunu attıktan sonra planladığı bir olay var, içeri kimyasal bir gaz salınacak ver tüm senato üyeleri ölecek. Ama Sherlock bu planı bozuyor tabi. Bu gazı salacak son teknoloji ( o zamanın teknolojisi tabi) makinenin bir parçası çalınıyor. Bu parçayı isteyen " Profesör " diye biri. Burdan da anlıyoruz ki filmin devamı gelecek ; )
Neyse keser döner sap döner hakikatince Blackwood'la Sherlock yeni yapılan yüksek bir binada son kapışma sahnelerini yaşarken Blackwood binadan düşüyor , kablolara dolanıyor düşerken, yerden yüzlerce metre yüksekte boynundan asılı bir şekilde can veriyor !
Yani neymiş, öyle dünyaya hükmedicem hede höde genelde içinde patlarmış, bir de kötüyseniz :) . saygılarımla...





" AŞKIN YAŞI YOK (The Rebound) " nasıl bir film ve sonunda ne mi oldu !? Kısaca bir göz gezdirin...



Kısaca filmden bahsetmek gerekirse 40 yaşındaki bir kadının (Catherine Zeta-Jones) 25 yaşındaki bir gençten (Justin Bartha) hoşlanması üzerine konu edilmiş bir romantik komedidir. Uppss! Özet geçeceğim derken filmi söyledim bile . Ama amacım da o değil mi zaten :))

Neyse filmin çok büyük bir esprisi olmadığından daha ilk cümleden ,afişinden hatta ilk 10 dakikasından filmin gidişatının nasıl olacağına dair kafanızda belli şeyler oluşuyor zaten. Peki niye burda bahis mevzu ettim, en az 1 kez izlenmesi gereken filmlerden olduğuna inandığım için. Çünkü Bartha ve Zeta-Jones'un oyunculuğu gerçekten hoş.

Filmde gencimiz hayatta bir amacı olmayan biri ve geçici bir iş olarak kafede çalışmakta. Olgun kadınımız da (ki kendisi 2 çocuk annesidir) iş güç sahibi, ilerde kariyer yapma potansiyeli olan bir ablamızdır. Bir şekilde hayatları kesişir bu 2 insanın . Genç adam işsiz, kadın da çocuklu ve çalışan biri olduğundan gençten bebek bakıcılığı !? yapmasını ister. Genç balıklama atlar bu teklife. Gerisi klasik. Zaman içinde birbirinden hoşlanmalar vs.
Yanlız şöyle bir gelişme oluyor. Kadın senden hamileyim diyor. Çok seviniyorlar, hatta isim aramaya bile başlıyorlar. Doktora kontrole gidiyorlar. Doktor hamile değilsin diyor ! Sonra olay kopuyor. "Biz ne olacak sanıyorduk, senin çocuğunu mu doğuracaktım, sen 25 yaşındasın bense kartlaşmışım. Daha çocuğunu bile doğuramıyorum en iyisi ayrılalım ! " şeklinde herşey tersine dönüyor.
Neyse bunlar ayrılıyor. Genç dünya turuna çıkıyor. Kadın kariyerin zirvesine tırmanıyor, gençse beyaz doruklu dağlara :)) . Hindistana gidiyor, afrikaya safariye gidiyor. İstanbul'a gelmeden dünya turu olmaz tabi :) Ortaköy'de bir akşam çay içerken görüyoruz beyzademizi. Böyle 5 yıl geçiyor ve sonunda tekrar Amerika'da karşılaşıyorlar. Çocuklar büyümüş, birbirlerini gördüklerine çok mutlular. Mutluluktan ağızları kapanmıyor :) Issız Adam gibi bir son olacak sandım ama bunlar el ele tutuşup aynı masaya oturuyor. Bu an için 5 yıl beklemişler, bırakırlar mı birbirlerini...
saygılarımla...